Tarih ile ilgili çok farklı ve anlamlı sözler vardır.Tarih yinelenmez,yenilenir (İlhan Selçuk) ya da tarih kazananlar tarafından yazılır (Napolyon Bonapart) gibi.Bazı kişiler de tarihe “insan deneyimlerinin labaratuvarıdır" yakıştırması yapar. Ne kadar da doğrudur.Öyle ki biz tarihçilerin elinde bozup tekrar yapacağımız, standart sonuçlara ulaşacağımız ,gözlemleyerek doğruyu bulacağımız materyal yoktur.Bizim konumuz insan faaliyetinin ürünü olan her şey, labaratuvar malzememiz de bu ürünlerden bize kalanlardır.
Dolayısıyla alanımız hayli geniş ,anlatacaklarımız da çok fazladır.Bu nedenle biz tarih öğretmenlerinin söyleyecekleri hiç bitmez.Bize göre tenefüs zilleri hep erken çalar ve mutlaka söyleyecek daha çok sözümüz vardır.
Tarihin konusunun merkezinde insan olması,bu bilimin siyasi,sosyal,kültürel, iktisadi birçok alanla birlikte çalışmasını zorunlu kılar.Bu yönüyle tarih yaşamın önemli bir yerinde,hatta hayatımızın tam da içindedir .
Günlük yaşamımızda karşılaştığımız her gelişmenin mutlaka bir geçmişi vardır ve geçmiş de insanlığın hafızasıdır.
Sadece yaşadığımız çevreye dikkatlice bakmamız bile tarihle nasıl iç içe yaşadığımızı göstermektedir.Köprüler ,çeşmeler ,camiler,kiliseler..... Hepsinin geçmişten günümüze devam eden benzersiz hikayeleri vardır.
Tarihin sıkıcılığını savunanların aksine tarih öğrenmenin ne kadar da cezbedici,heyecan verici olduğunu bu bilime gönlünü vermiş, araştırma yaparken geçmişi bizzat kendi içinde yaşayan biz tarihçiler biliriz.
Wolfgang von Goethe'nin dediği gibi; ‘tarihten edindiğimiz en iyi şey, onun uyandırdığı coşkudur.’